AYDIN HASAN Ankara – Türkiye ile ilgili sembollere hassasiyet gösteren Almanya’nın terör örgütleri PKK ve FETÖ karşısındaki tutumu dikkat çekici. Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın (BfV) 2023 Raporu’na göre; Almanya’da PKK üyelerinin sayısı 15 bine çıkmış durumda. PKK, Almanya’da en güçlü yabancı aşırılıkçı örgüt olarak kabul ediliyor. Terör faaliyetlerini, Irak ile Suriye’nin kuzeyinde yürüten PKK, Almanya’yı bir tür dinlenme ve geri çekilme yeri olarak görüyor. PKK, geçen yıl Almanya’da bağış adı altında 17 milyon euro civarında nakit para topladı. Terör örgütü, Almanya’da sivil toplum kuruluşları maskesini kullanarak faaliyet yürütüyor. Almanya, FETÖ’nün ABD’den sonra en etkin olduğu ülkelerden biri. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Avrupa’ya kaçan FETÖ mensuplarının gittikleri ülkelerin başında gelen Almanya’da, FETÖ ile iltisaklı kuruluşlar, şirket, dernek, vakıf gibi maskeler altında faaliyet yürütüyor. FETÖ’nün önemli isimleri ve kumpas davalarının savcıları Zekeriya Öz, Fikret Seçen, Celal Kara ile Eski Subay İlhami Polat, Almanya’da yaşıyor. Almanya; bugüne kadar 130’un üzerindeki FETÖ’cü ile ilgili iade talebine ise olumlu yanıt vermedi.
GÖRÜŞ
Tutarsızlık ve ikiyüzlülük
Prof. Dr. Nuran Yıldız – Yeni dünyanın karakteri maalesef tartışılması gereken çok daha hayati meseleler varken genç bir futbolcunun gol sevincini tartışmaya açarak hayat buluyor. Saçmalık. Merih’in hareketini “aşırı sağcı” olarak tanımlayarak tepki koyan Almanya, kendi ülkesinde yükselen aşırı sağın hayaletini başka ülkelerde arıyor. Kendi politik ve tarihi günahlarını bir futbolcu üzerinden temizlemeye kalkıyor.
UEFA Merih Demiral’ın hareketine soruşturma açıyorsa, Avusturya-Türkiye maçı sırasında Avusturya taraftar tribünlerinden yükselen aşırı sağ sloganlara ne yapacak merak ediyorum.
Merih’in el işaretine tepki koyacak kadar ırkçılık karşıtı Almanya ve soruşturma açan UEFA’nın, Filistin’de toplu katliamlara hiçbir tepki koymaması, tam aksine İsrail’e ayrıcalıklı davranması tam bir tutarsızlık.
Sporcunun sevincini kafaya taktıkları kadar, insanların kendi sokaklarında ırkçı eylemler neticesinde katledilmesine kafayı takmıyorlar.
Avrupa ülkelerini yöneten siyasetçilerin ve politikaların ikiyüzlü tutumları, dünya barışı önündeki en önemli engel. Kendileri dışındaki bütünlüklü yapıları parçalamak için her fırsatı kullanıyorlar.
Üstelik Merih Demiral, “Hareketimde herhangi bir mesaj yok, gururumu ve sevincimi dile getirmek istedim” diyor. Sanırım spora siyaseti Merih değil, UEFA karıştırmış oluyor.
Ezberleri bozduk
Sonuç olarak hissiyatım şu ki, Türkiye’nin şahane bir oyunla, efsane hareketlerle turnuvanın favorisi Avusturya’yı elemesi, Avrupa’nın ezberlerini bozması, Avrupa’da ve UEFA’da rahatsızlık yaratmış olmalı. Yenilseydik, sorun yapmazlardı. Peki şimdi biz ne yapmalıyız? Avrupa’nın atıl kalmış ezberlerini bozmaya devam etmeliyiz.
Farklı konjonktürde farklı anlamlara gelebilir
Prof. Dr. Barış Erdoğan – Merih Demiral’ın maç sonrası tribünlerden yapılan bozkurt işaretine aynı şekilde cevap vermesini siyasi yanından çok sosyolojik boyutuyla değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Evet bozkurt işareti Türk siyasi hayatında aşırı sağın ve özellikle Ülkücü hareketin siyasi bir sembolü olarak kullanılmaktadır. Ancak semboller farklı zamanlarda ve konjonktürlerde farklı anlamlara gelebilir. Özellikle yurt dışında yaşayan sıradan Türkler için bozkurt işareti bir siyasi hareketin ötesinde çok daha derin anlamlar taşımaktadır.
Dayanışma işareti
Günlük hayatta ırkçılıkla mücadele eden, kimliklerini korumak ve yaşatma mücadelesi veren gurbetçiler için bozkurt işareti hem Türklüğün hem de aralarındaki birlik ve dayanışmanın bir işaretidir. Bu işaret Türkiye’de bir siyasi oluşuma aidiyeti gösterse de azınlık olarak yaşanan bir toplumda topluluk bilincini güçlendirici, kuşatıcı bir sembol haline gelmektedir.
Üstelik bu işaretin yapıldığı ana da dikkat etmek gerekiyor. Gündelik hayatta sürekli ikinci sınıf vatandaş olarak görülen bir topluluk bir Avrupa ülkesinde yabancı bir takıma karşı net bir zafer kazanıyor. Duyguların çok yoğunlaştığı bir anda tartışmalı olarak değerlendirilen ve Alman otoriteleri tarafından yasaklanan bu sembolün bir duygu seli halinde tribünlerde gösterilmesini “biz buradayız ve varız” olarak okumak gerekiyor. Milli bir oyuncumuzun buna karşılık vermesini de siyasi bir kutuplaşma olarak okumamalıyız. Bunu Avrupa Türk toplumu özelinde değerlendirmeli ve oradaki Türk toplumunun birlik ve beraberlik işareti olarak değerlendirmeliyiz.